Kültüre Rengini Veren Dil midir, Din midir?

Bireysel, toplumsal yaşamızda önemli yeri olan bu kavramlar çok konuşulmuş, tartışılmıştır. Dil, dinin kültür içindeki işlevi farklı zaman, toplumlarda, farklı yaklaşımlarla ele alınmıştır. Aslında dil de din de kültüre aittir. Kültür de millete aittir. Günümüzde birçok araştırmacı kültürün içindeki işlevinde dinin değil, dilim kültürü öncelediğini söyler, Mesela Ziya Gökalp dili kültürün temel ögesi sayar. Peki, neden? Birçok nedeni var elbette. Öncelikle din, kültürün diğer unsurları dille var olur, yayılır, zenginleşir. Dil olmadı mı dinden, kültürün varlığından söz edilemez. Sözlü, yazılı anlatım olmasa dinlerin varlığı nasıl bilinebilir, nasıl yayılır, bu inançlar günümüze nasıl ulaşır? Dünyada dili olmayan bir millet düşünülemez ancak belli bir inanca sahip olmayan pek çok toplum vardır.
Kültür millet ya da bir insanın bedeniyse, dil o milletin başkenti, beyni olur.  Bütün işler başkentte organize edilir, yönetilir. Başkent olmadı mı yönetim, organizasyondan da söz edilemeyecektir.
Dil, din ile kültür millet paydasında birleşir. Dil bir milleti millet yapan en önemli unsurudur. Diliniz varsa kendinizi ifade edersiniz, özgüveniniz olur,  anlaşırsınız, kaynaşırsınız, güçlenirsiniz, üretirsiniz, yürürsünüz, büyürsünüz. Kısaca millet olursunuz, medenileşir, Din, gelenek, düşünce, yeme-içme, giyinme, barınma, tarih ve sanat gibi unsurlar ortaklaşabilir. Ancak dilin ortaklaşması mümkün değildir. Çünkü dil bir sistemdir. Sistem olduğu için de başka dillerden kelimeleri bünyesine alır, yürüyüşünü devam eder, zenginleşir. Başka sistemlere dahil olması mümkün değildir. Örneğin “gül, beraber, çerçeve” kelimesi Farsça veya Kürtçedir. Bu dillerde “gul, beranber, çarçove” diye söylenir.
Tarihin derinliklerinde milletleri asimile etmek, eritmek isteyen, yok etmek isteyen devletlerin o toplumlara dilleri yönünden bir baskı uyguladıklarını görürüz. Dillerini konuşan, yazan topluluklar ayakta kalmış, konuşup yazmayan dikte ettirilen dilleri kabul eden toplumlar eriyip yok olmuşlardır.
Dil canlı bir organizasyondur. İnsanlar gibidirler. Doğar, büyür, gelişir ve zenginleşir. Ne kadar konuşulup yazılır, onunla eserler üretilirse o denli güçlenir. Tersi durumda yok olma tehlikesi yaşar. Yanı sıra dillerin doğmasında, gelişmesinde, kelime ve cümlelerinde, seslerinde, anlamlarında o milletin tarihi ve yaşayışı etkilidir. Milletin yaşantısı, tarihi sebep, dil ise sonuçtur. Fuzuli, Yunus Emre veya başka bir sanatkarın şiirleri ve eserleri yaşadığı çağdan, coğrafyadan bağımsız ele alamayız.                                                                    Yunus Emre,
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.” dizeleri o dönemin engin hoşgörüsünden ve mistik anlayışından bağımsız değildir.
Bu da gösteriyor ki dil din dahil kültürün diğer unsurlarından önemlidir. Kültürü doğurur, büyütür, zenginleştirir, bugüne ve yarına taşır. Dil olmadı mı din ve kültür de olmaz.

Yorum yapın